Sivas
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
9°

​Yazıyı kim buldu?

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

“Yazıyı kim buldu?”

“Sümerler!”,

“Peki parayı…?”

“Lidyalılar!”

soru/cevabına alışık bir topluma,

“Yok öyle değil! İşin aslı şu!” demek için insanoğlunun ve insankızının serüvenini bilmek gerek!

Adem Peygamberimiz, kendine elbise, ayakkabı yaptı. Tarımla, hayvancılıkla uğraştı. Öğüttü, pişirdi, yedi.

Allah, sahifeler gönderdi. Peygambere okuma/yazma yeteneği verdi. “Eşyanın bilgisini” öğretti.

İlk insan, ilk öğretmendi aynı zamanda.

Eşi Havvâ ile ayrı düşünce, Rabbinden kelimeler alarak duâ etti.

Şeytan çatır çatır konuşuyor da insan neden konuşmasın?

Derken Kâbil, kardeşi Hâbil’i şehit edince, bedeni toprağa gömme bilgisini bir kargadan öğrendi.

“Yazıklar olsun bana, bir karga kadar bile olamadım?”

Nice seneler sonra İdris Peygamber, makası ve iğneyi kullandı. Ölçtü, biçti, dikti…

Nuh Nebi, çelik kazanlı duman tüten gemisini öyle ustalıkla yaptı ki, altı aylık tsunamiye dayandı ve Şırnak/Cudi dağına oturdu.

Süleyman Peygamberin sarayındaki billurdan cam tabakayı, kraliçe Belkıs fark etmemişti bile.

Miğferi ve örgülü zırh yapmayı öğrenen Dâvud Peygamber, kral Calut’un ordusunu yenmişti.

Ashâb-ı Kehf uyanınca, üzerinde kral resmi olan gümüş parayla, bir arkadaşlarını alış-verişe göndermişlerdi.

Milimetrik hesaplarla taş ustalığı yapan İbrahim ve İsmail Peygamberler, çağa meydan okuyordu adeta.

Çin’de, Hind’de dokunan ipekliler, Mekke pazarında alıcı buluyor,

Resulullah Efendimiz bütün bir yarımadada ticaret yapıyordu.

Hazret-i Ali’nin, Hakkı bâtıldan ayıran çift kanatlı Zülfikar’ı, Mekke’de çeliğe su verildiğinin deliliydi.

Hendek’te binlerce sahabi, aynı anda kazma kürekle toprağı kazmışlar;

genişliği 9.5, derinliği 4.5 metre; uzunluğu 5.5 kilometre olan mükemmel bir set yapmışlardı.

Matbaayı M.S 700'lerde Uygurlardan öğrenen Avrupa, yeni bir şeymiş gibi satmaya kalkmıştı.

Osmanlı’da matbaa hep vardı, sadece bilgide kopyacılığı/tembelliği/rehaveti önlemek için her ilim insanı kendi kitabını 'eliyle' yazmıştı.

İskender’in aynı anda yapılan 400 bin savaş arabası, Göbeklitepe’deki mimari, İnka/Maya/Aztek dağlarındaki taş şehirler… bilginin hep varolduğunu işaret ediyordu.

Mağaralarda kargo uçağa benzeyen resimler gerçek miydi?

“Olsa bugün nerde?” diyenlere, alüminyumun 100, metalin 200-300 sene sonra toprağa karıştığını söylemek gerek.

Şimdi yüzyılın aldatmacası fosil devri gerçekten yaşandı mı, yoksa evrimcilerin kafasındaki fosil çiçek mi açtı?

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...