Sivas
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
1°

İzzet bize, zillet size

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

15 Temmuz darbe teşebbüsünün ikinci yılı geride kaldı. O günden bu zamana sadece paralel ihanet şebekesine değil, arkası karanlık bazı yapılara da operasyon yapıldı, yapılıyor. Anadolu temizleniyor. Ev içinde ev, devlet içinde devlet olmaz.

İki yıllık sürenin bize gösterdiği birçok şey var. Birincisi: Milletimizin önemli bir kısmı, nasıl bir tehlikeyle karşı karşıya kaldığımızı ve nerelerden döndüğümüzü tam manasıyla kavramış değildir. Darbe girişimi başarıyla sonuçlansaydı eğer, ülkemizi nasıl bir akıbet bekliyor olacaktı? Bu sorunun cevabının daha berrak verilmesi gerekiyor.

Darbeci asker ve sivillerin yargılandığı davaları takip ediyoruz. Herkesin hemfikir olduğu belki de tek konu: Neredeyse hiçbirinde pişmanlık ve mahcubiyet belirtisi yok. Başarılı olamamanın öfkesi ve kendilerini ayrıcalıklı görmenin kibri içindeler. Milletine ve memleketine ihanet etmiş, suçüstü yakalanmış, fakat sürekli alaysı bir ifadeyle gülüyor. Böylece utanma duygusunu kaybetmenin nasıl bir şey olduğunu çıplak gözle görmüş oluyoruz.

Bugün, paralel yapı hakkında çok daha fazla bilgiye sahibiz. Arkalarında kimlerin bulunduğundan nasıl bir yapı kurduklarına kadar. Böyle karanlık, karışık, kirli ve sistemli bir örgütle mücadele ederken, hata yapılması kaçınılmazdır. Rahatlıkla yalan söylüyor, iftira atabiliyorlar. Yaşanan mağduriyetleri tek hakikatmiş gibi gündeme getirmek, algının olgunun önüne geçmesine sebebiyet veriyor. Kanlı katilleri değil de yanlışlıkla dokunulmuş yahut dokundurulmuş kişileri konuşmaya başlıyoruz.

Şehit ve gazilerin hakkı evvela devlete, sonra millete emanettir. Önceliğimiz üstümüzdeki bu hakkı korumak olmalıdır.

Mutlaka yapılması gereken işlerden biri de şudur: Otuz yıllık yakın tarihimiz titizlikle incelenmeli ve yeniden yazılmalıdır. Bunun için kurullar, komisyonlar kurulmalıdır. Turgut Özal ve Muhsin Yazıcıoğlu´nun vefatı, bölücü terör, toplumsal ayrışmayı hızlandıracak faili meçhul cinayetler, kimi partilerin maruz kaldığı operasyonlar vs. Konunun iktisadi boyutu da var. Üst düzey bir devlet görevlisi şunu söylemişti bana: ?Milli kazancımızın dörtte birini düzenli olarak çalmışlar.?

Yapılan yanlışlardan biri de darbe girişiminin diğer olaylardan bağımsız olarak ele alınmasıdır. Suriye sahasına neden bu kadar geç müdahale edildi, hendek meselesinde şehit sayısı niçin fazla oldu, gezi olaylarındaki öfke patlamasının sorumlusu kim gibi sayısız soru bizi bekliyor. Sadece belli başlı kişilere hapis cezası vererek veya yakalama kararı çıkararak bu sorunun çözülemeyeceği artık anlaşılmıştır. Esaslı bir fikre ihtiyacımız var.

Yeri gelmişken şunu da söylemek isterim: Milli konularda devletten yana tavır almanın partisi yoktur ve olamaz.

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...