Vaaz yoluyla insanları bilgilendirmede ve toplumu aydınlatmada dini bilgilerin niteliği kadar bu bilgileri sunuş biçiminin de önemli olduğu bir gerçektir. Sözü yumuşak ve güzel bir üslupla söylemek, mesajın muhatapta beklenen etkiyi göstermesi açısından son derece etkilidir. Güler yüz, tatlı dil, sempatik tavır ve etkileyici öğütler, hatibe güveni artıracağı gibi; kaba ve sert ifadeler, bilgi ve saygı temelinden yoksun yorumlar, kırıcı ve şiddetli konuşmalar dinleyenlerde bıkkınlık ve nefret hissi uyandırabilir. İnsanlara tatlı dil ve güler yüzle samimi bir şekilde hitap etmenin sevdirici, özendirici, hatırlatıcı, düşündürücü, toplayıcı ve birleştirici bir özelliği vardır. Kuran-ı Kerim’de güzel söz kökü yerde sabit, dalları gökte olan ve her zaman meyve veren güzel ağaca; kötü söz ise, topraktan koparılmış yerinde tutunamayan kötü ağaca benzetilmektedir.[1]
Toplum bireylerini bilgilendirmede, dini ve ahlaki yönden aydınlatmada vaazın etkinliği tartışılmazdır. Ancak bilgi kaynaklarının çeşitlenmesi ve camilerin ibadet dışındaki fonksiyonlarının giderek azalması gibi nedenlerle vaazların etkinliğinde hissedilir bir gerilemenin olduğu da bir gerçektir. Öyleyse günümüz şartları dikkate alınarak vaazın eğitici gücünden daha fazla yararlanabilmek için yeni anlayış ve projelerin geliştirilmesi gerekir.
Dinin değerlerini insanlara anlatmak durumunda olan vaizlerin Kuran’ın ilkelerine, Hz. Peygamber’in sünnetine, sosyolojik gerçeklere ve insan psikolojisine uygun bir üslup gözetmeleri önemlidir. İşte bu tebliğde vaazın sunumunda dil ve üslup açısından gözetilecek ilkeler ve etkili bir vaazda aranan özellikler üzerinde durulacaktır.
A. VAAZ VE ÖNEMİ
Sözlükte öğüt vermek, nasihat etmek, olumlu ve olumsuz sonuçları hatırlatarak kalbi yumuşatıcı sözler söylemek, uyandırmak, sakındırmak gibi anlamlara gelen vaaz[2], dini konularda toplumu bilgilendirip aydınlatmak amacıyla din görevlileri tarafından topluca ibadet edilen mekânlarda ibadet öncesi veya sonrasında yapılan konuşmaların genel adıdır.[3]
Kuran-ı Kerim’de öğüt ve nasihat anlamında yirmi beş ayette[4] değinilen vaazın müminlere fayda vereceği ifada edilmektedir.[5] Aynı zamanda bir eğitim faaliyeti olan[6] ve geniş bir kitlenin yararlandığı vaaz, toplumun dini ve sosyal konularda aydınlanması, insanların hayırlı işlere yönelip günahlardan arınmaya çalışması, yetişen neslin İslâm kültürünü öğrenip özümsemesi, İslâm ahlâkının toplumsal değerlere dönüşmesi ve öğrenilen dini bilgilerin hayata tesir eder duruma gelmesi açısından son derece önemli bir etkinliktir. Camilerde vaaz yoluyla verilen çeşitli bilgiler, hayatın yorumlanması konusunda bireylere büyük bir kolaylık sağlamaktadır.
Vaiz, toplumu dini konularda bilgilendirip aydınlatan kişi demektir.[7] “Öğüt ver, çünkü öğüt müminlere fayda verir.”[8] ayetinden de anlaşılacağı gibi, Allah’ın kullarını eğitmek için peygamberlerine öğrettiği öğüt verme sorumluluğu günümüzde öncelikle vaizler tarafından yerine getirilmektedir. Bu yüzden, tarihi geçmişi peygamberlere dayanan vaizlik geçmişte olduğu gibi günümüzde de oldukça önemli bir görevdir.
Vaazın amacı, halkı din konusunda doğru bilgilerle aydınlatmak ve böylece maddi ve manevi yönden huzurlu bir toplum oluşturmaktır. Bu amaca yönelik olarak gelişen vaaz etme geleneği Hz. Peygamber’le birlikte başlamıştır. “Din nasihattir.”[9] buyuran Hz. Peygamber, bu ilkeyi daha ziyade camiye gelen cemaate uygulamış[10] ve böylece muhataplarının din konusunda bilgilenip bilinçlenmelerini sağlamıştır. Kısacası Hz. Peygamber, yeni bir toplum inşa etme amacını daha çok cami merkezli eğitim faaliyetleriyle gerçekleştirebilmiştir.
Vaazın yapıldığı camiler, toplumun her kesiminden, her yaş ve seviyeden insanları bir araya getiren, onları Allah’a kulluk bilinci ile kaynaştıran, bireylere batıl inanç ve hurafelerden arındırılmış doğru dini bilgilerin kazandırılmasını sağlayan önemli bir kurumdur. Hz. Peygamber İslâm’ın kurumsallaşmasına camiden başlamış, hicretten hemen sonra inşa ettiği camiyi, bireysel ve sosyal pek çok ihtiyacın karşılandığı bir merkez haline getirmiştir. Kurulduğu dönemden itibaren İslâm kültür ve medeniyetinin oluşum ve gelişim sürecinde dini, siyasi, idari, sosyal ve eğitsel pek çok hizmetin yürütülmesine zemin teşkil eden camilerin bu rolünün daha çok vaaz türü konuşmalarla gerçekleştiği söylenebilir.
Vaiz, toplumu dini konularda bilgilendirip aydınlatan kişi demektir.[11] “Öğüt ver, çünkü öğüt müminlere fayda verir.”[12] ayetinden de anlaşılacağı gibi, Allah’ın kullarını eğitmek için peygamberlerine öğrettiği öğüt verme sorumluluğu günümüzde öncelikle vaizler tarafından yerine getirilmektedir.
Vaazın amacı, halkı din konusunda doğru bilgilerle aydınlatmak ve böylece maddi ve manevi yönden huzurlu bir toplum oluşturmaktır. Bu amaca yönelik olarak gelişen vaaz etme geleneği, Hz. Peygamber’le birlikte başlamıştır. “Din nasihattir.”[13] buyuran Hz. Peygamber, bu ilkeyi daha ziyade camiye gelen cemaate dinin gerçeklerini hikmet ve güzel öğüt ilkelerini gözeterek uygulamış[14] ve böylece muhataplarını din konusunda bilinçlendirmeyi başarmıştır. Yani tarihi geçmişi peygamberlere dayanan vaizliğin oldukça önemli ve fonksiyonel bir görev olduğu söylenebilir. O’nun vefatından sonra sahabelerin ve İslâm bilginlerinin koruduğu bu gelenek, günümüzde önemli ölçüde vaizler tarafından sürdürülmektedir.
Hz. Peygamber döneminden günümüze İslâm dininin gelişiminde vaazın büyük rolü olmuştur. Vaazın yapıldığı camiler, toplumun her kesiminden, her yaş ve seviyeden insanları bir araya getiren, onları Allah’a kulluk bilinci ile kaynaştıran, bireylere batıl inanç ve hurafelerden arındırılmış doğru dini bilgilerin kazandırılmasını sağlayan önemli bir kurumdur. Nitekim Hz. Peygamber, yeni bir toplum inşa etme amacını cami merkezli eğitim faaliyetleriyle gerçekleştirebilmiştir. İslâm’ın kurumsallaşmasına camiden başlayan Hz. Peygamber, hicretten hemen sonra inşa ettiği camiyi dini, sosyal ve kültürel pek çok ihtiyacın karşılandığı bir merkez haline getirmiştir. Kurulduğu dönemden itibaren İslâm kültür ve medeniyetinin oluşum ve gelişim sürecinde dini, siyasi, idari, sosyal ve eğitsel pek çok hizmetin yürütülmesine zemin teşkil eden camilerin bu rolünün daha çok vaaz türü konuşmalarla gerçekleştiği söylenebilir.
B. DİL VE ÜSLUP AÇISINDAN ETKİLİ VAAZIN ÖZELLİKLERİ
Vaazın sunuluşunda kullanılan yöntem, dil ve üslup vaizin başarıya ulaşmasında önemli unsurlardan biridir. Vaazın sunumunda genellikle takrir yönteminin kullanıldığı bilinmektedir. Bir kişinin bir konuda karşısındakilere bilgi aktarımında bulunması[15] şeklinde tanımlanan takrir, vaizin aktif, cemaatin ise pasif konumda bulunduğu bir sunuş yöntemidir. Konunun belli bir süre içerisinde planlı ve derli toplu bir şekilde sunulması açısından son derece elverişli olan bu yöntemin dezavantajı, cemaatin pasif dinleyici olması, konuşma sırasında anlaşılmayan ya da merak edilen hususlarla ilgili soru sorma imkânının bulunmamasıdır.
Vaazın soru cevap ya da karşılıklı diyalog şeklinde sunulması durumunda daha başarılı bir sonuç elde edilebileceği düşünülse de, böylesi bir gelenek camilerde henüz gelişmemiştir. Bunun nedeni, cemaatin geneli tarafından kutsal kabul edilen camilerde karşılıklı konuşmanın, tartışmanın cami adabıyla bağdaşmayacağı düşüncesi ve kalabalık cemaat karşısında takrir dışındaki yöntemleri kullanabilmenin güçlüğüdür. Çünkü yaş ve öğrenim düzeyi farklı, değişik sosyo-kültürel çevreden gelen bir kitle ile diyalog halinde konuşmak, onlara soru sorup cevap almak ya da onların sorularına cevap vermek bazı sıkıntıları beraberinde getirebilir. Takrir dışındaki yöntemler belki çok az sayıda cemaati olan camilerde uygulanabilir. Ancak herkesin kendi görüş ve düşüncelerini tartışmaya açıp merak ettiği hususları vaize sormasına imkan sağlayan yöntemleri büyük camilerde uygulamaya çalışmak bazı sorunlara neden olabilir. Öyleyse vaizin cemaatle karşılıklı diyalog halinde işlenmesini istediği konular, vaazda değil de, daha az dinleyici grubunun katıldığı cami dersleri ya da sohbetler içerisinde işlenmelidir.
Vaazın etkinliğinde sunum sırasında kullanılan dil ve üslubun önemi büyüktür. Dil ve üslup açısından etkili bir vaazın özelliklerini maddeler halinde değerlendirmede yarar vardır.
1. Güncel Konu Seçmek ve Doyurucu Bilgi Vermek
Konu seçimi ve muhtevanın belirlenmesi, vaazın başarıya ulaşmasında önemli bir etkendir. Çünkü seçilen konunun güncelliği ya da cemaat açısından ilgi çekiciliği, vaizin dil ve üslubunu olumlu yönde etkilemektedir.
Konu seçiminde göz önünde bulundurulması gereken husus, gündelik problemlere pratik çözümler arayan cemaatin bilgi ve kültür seviyesi, ilgi, istek ve ihtiyaçları, zaman ve mekâna uygunluk, ulaşılmak istenen hedefler, bölgenin örf, adet ve gelenekleridir.[16] Cemaati ilgilendiren bir konunun dinin temel kaynakları doğrultusunda işlenip yaşanan hayatla ilişkilendirilmesi, vaazı etkili hale getirmekte, cemaat üzerinde dinamizm ve canlılık uyandırmaktadır. Cemaatin ilgisini çekmeyen bir konunun önceden hazırlanmış bir kaset gibi tekrarlanması ise cemaat üzerinde yeterince etkili olamayabilir. Bu yöntemle yapılan konuşmaların inandırıcılığı da zayıftır. Öyleyse vaazda sürekli aynı konu ve örnekler, herkesin bildiği cümleler tekrarlanarak zaman kaybına sebebiyet verilmemelidir.[17] Vaiz bir sosyolog gibi toplumu izlemeli ve ihtiyaç duyulan ilgi çekici konuları etkili bir üslupla işlemeye çalışmalıdır. Konu seçiminde takvime bakılarak tarihte o hafta içerisinde gerçekleşmiş olaylar ya da o tarihle bütünleşmiş örnek kişilerin özellikleri işlenebilir.
Vaizin cemaat üzerindeki etkinliğinde sunduğu bilgilerin doyuruculuğunun rolü de büyüktür. Çünkü cemaat pek çok dini, kültürel ve sosyal konuyu camilerden öğrenmek istemekte, öğrendiği bilgilerle hayatını şekillendirmekte, ahlakını güzelleştirmekte, din karşısındaki tutumunu belirlemektedir.
Hatibin bilgilendirmede doyurucu olabilmesi için her şeyden önce dinin temel kaynakları olan Kuran ve sünnet hakkında yeterli bilgiye sahip olması, İslâm’ın inanç, ibadet ve ahlâk esaslarına vakıf olması, Hz. Peygamber’in kişisel özelliklerini ve dindeki konumunu doğru anlayıp O’nun hayatından günümüze ışık tutacak örnekler çıkarabilmesi, İslâm tarihi, din eğitimi, psikoloji, sosyoloji, iletişim, rehberlik ve genel kültür gibi alanlarda mesleğinin gerektirdiği ölçüde bilgi sahibi olması, dindeki farklı görüş ve yorumları bilip bunlar hakkında sağlıklı yorum yapabilmesi, kısacası cemaatini doğru bilgilerle aydınlatması gerekir. Vaizin yeterli mesleki bilgiye sahip olma yanında, gündemi takip etmesi ve genel kültür düzeyinin yüksek olması da son derece önemlidir.
2. Vaazın Başında Cemaatin İlgisini Çekmek ve Konu Bütünlüğünü Korumak
Hamdele, salvele ve besmeleden sonra bir ayet, bir hadis ve kısa bir giriş duası[18] yapıp konuya dikkat çekici bir hitapla başlamak önemlidir. Hamdele ve salvele sırasında bile cemaatin dikkati konuya çekilebilir. Örneğin namazın önemiyle ilgili bir konuyu cemaatine sunmaya çalışan vaizin; “Namaz gibi güzel bir ibadetle bizi şereflendirip kendisine yakınlaştıran Yüce Rabbimize hamd, O’nun lütfedip farz kıldığı bu anlamlı ibadeti en güzel şekilde yerine getirerek bizlere örnek olan Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa’ya salât ve selam olsun.” şeklindeki bir ifadeyle cemaatin konuya ilgisi çekilebilir. Yine konuya medyada yer alan güncel bir haberle veya toplumda yaşanan bir sorunu dile getirerek başlanabilir. Vaazın giriş kısmında öncelikle böyle bir konunun niçin seçildiği çarpıcı cümlelerle açıklanabilir. Seçilen konunun hangi boyutlarıyla ele alınacağı, amacı ve önemi belirtilir. Ancak girişin kısa, öz ve anlaşılır olmasına dikkat edilir.
Vaazın gelişme bölümünde cemaat tarafından merak edileceği düşünülen muhtemel sorulara ve konuyla ilgili açıklayıcı görüşlere yer verilir. Konuya uygun hikâyeler, benzetmeler, gözlemler, hatıralar ve örneklendirmelerle bu bölüm zevkli hale getirilebilir. Anlatılanların ve temel kaynaklarda yer alan bilgilerin günlük yaşantıyla ilişkisi kurulur. Ancak gereksiz ve yersiz ayrıntılardan, bıktırıcı tekrarlardan, seviyesi düşük benzetme ve örneklendirmelerden sakınılması gerekir.
Vaazın sunumunda konu bütünlüğüne bağlı kalmak ve sunuş süresince bunu korumak önemlidir. Kısa sürede birçok konuya değinilerek yapılan bir vaazda, herhangi bir konuyu tam olarak işlemek mümkün değildir. Ancak değişik bilgi örüntüleriyle konunun zengin bir içeriğe kavuşturulması, ayet, hadis, konuya uygun kıssa ve öykülerin uygun bir üslupla sunulması, dinleyici kitlesinin konuya dikkatini yoğunlaştıracaktır. Öyleyse seçilen konu dağıtılmamalı ve mümkün olduğunca konu dışına çıkılmamalı, ancak konuyla ilgili bilgi zenginliğinden de kaçınılmamalıdır. Mutlaka bir vaaz planı hazırlanmalı, seçilen konu derli toplu bir şekilde sunulmalıdır. Çünkü plansız ve hazırlıksız bir şekilde, nereden başlanacağı ve nasıl bitirileceği belli olmayan bir dağınıklıkla cemaatin karşısına çıkıp konuşma yapmanın cemaat üzerinde beklenen etkiyi gösteremeyeceği açık bir gerçektir.
3. Vaazı İrticalen Sunmak
Vaazın irticalen sunulması, hatibin bilgili ve konuya hazırlıklı olduğu intibaını güçlendirdiği için cemaat üzerinde önemli bir etki uyandırmaktadır. Sürekli kitaba veya hazırlanan metne bakılarak ya da tamamen metinden okunarak yapılan vaazlardan cemaatin yeterince etkilenmediği bilinmektedir. Böylesi bir sunuş, konunun vaazı yapan kişi tarafından yeterince bilinmediği ve hatibin konuya hakim olmadığı intibaını kuvvetlendirmekte ve vaizin cemaat karşısındaki ilmi otoritesini zayıflatmaktadır. Kaldı ki, konuşmasını sürekli metinden okuyarak yapan bir vaizin göz iletişimiyle, jest ve mimikleriyle cemaatin ilgi ve dikkatini kendine çekmesi mümkün değildir. Cemaat üzerinde yeterince etki uyandırabilmek için vaizin önünde yazılı olarak bulunan plana uyması yanında, konuyu metne bağlı kalmadan irticalen sunmaya çalışması ve diliyle söylediği bilgileri gönlüyle desteklediğini konuşmasına yansıtması da gerekir. Bu uygulama, hatibin cemaat karşısındaki mesleki otoritesini ve sunduğu bilgilerin güvenilirliğini artıracaktır.
4. Cemaatle Göz İletişimi Kurmak
Vaazda göz iletişimi son derece önemlidir. Vaaz yapan görevli, hitap ederken cemaatle göz iletişimini sürdürmeye çalışmalıdır. Yani vaaz süresince hatip kendisini dinleyen cemaate, cemaat de kendisine konuşan hatibe bakmalı, özellikle hatip kalpten gelen sevgisini gözleriyle bütün cemaate yansıtmalıdır. Böylece cemaatin söylenilenleri uyanık ve dikkatli bir şekilde dinlemesi sağlanmış olur. Çünkü bakışlardan cemaatle görevliyi birbirine bağlayan bir akım geçmektedir.[19] Eğer bu akım sağlanabilirse cemaatin dikkat ve düşünme gücü artabilir. Bu yönüyle değerlendirildiğinde, şehrin bir camisinde yapılan konuşmanın merkezi sistemle diğer camilerdeki cemaate dinletilmesi şeklindeki uygulamanın yeterince etkili olamayacağı söylenebilir. Çünkü öğrenme psikolojisinin verileri, görsel sunumun öğrenmeyi daha da etkili hale getirdiğini ortaya koymaktadır.[20] Merkezi vaazlarda ise vaiz görülmediği için yapılan konuşma cemaat üzerinde yeterince etkili olamamaktadır. Etkili bir vaaz, ancak dinleyicilerle göz iletişimi kurularak yapılabilir.
5. Jest ve Mimikleri Yerli Yerince Kullanmak
Vaizin konuşma sırasında beden dilini kullanmaya özen göstermesi, mesajı jest ve mimikleriyle yansıtmaya çalışması konunun anlaşılmasını kolaylaştıran önemli bir unsurdur. Hz. Peygamber’in konuşmasında cemaati bir tehlikeden sakındırmaya çalışırken gözlerinin ve yüzünün kızardığı, müjdelerken de gözlerinin içinde ve yüz hatlarında gülümsemenin belirdiği rivayet edilmektedir.[21] Hz. Peygamber’in bu özelliği vaizlere örnek teşkil etmelidir. Ancak konuşma sırasında yersiz olarak yapılan el, kol hareketleri ve yüz ifadeleri, ciddiyetten uzak yapmacık tavırlar, konuya olan dikkatin dağılmasına hatta hatibin komik duruma düşmesine neden olabilir. Dolayısıyla bu konuda da ölçülü olmak gerekir.
Jest ve mimiklerin, anlatılan muhteva ile uyum içerisinde olmasına dikkat etmede yarar vardır. Sunuş sırasında sesi aşırı yükseltmek, vücudu, elleri ve kolları normalin ötesinde hareket ettirmek, aşırı duygusal bir tutum sergileyerek cemaati ağlatmak, mizahi, heyecanlı ya da politik bir üslup kullanmak doğru değildir.
6. Vaazın Sunumunda Sade ve Anlaşılır Bir Dil Kullanmak
Vaazda cümlelerin sade, anlaşılabilir, bilgi kazandırıcı, düşündürücü, ümit verici ve gönülleri sevindirici nitelikte olması önemlidir. Vaazda yumuşak bir üslup kullanmak[22], konuları kolayca anlaşılabilecek şekilde işlemek, sıkıcı, bıktırıcı ve korkutucu ifadelerden uzak durmak, ümitlendirici ve müjdeleyici bir yaklaşım sergilemek vaazın cemaat üzerindeki etkinliğini artırmaktadır.[23] Vaazda kullanılan kelime ve kavramların, dinleyenlerin genelinin anlayabileceği seviyede olmasına da dikkat etmek gerekir. Cemaatin anlamada güçlük çektiği Arapça, Farsça, Osmanlıca ve İngilizce kavram ve terkiplerden mümkün olduğu ölçüde kaçınılmalı, sade bir Türkçe kullanmaya özen gösterilmelidir. Ayrıca vaazda sıkıcı ve usandırıcı bilgilerden, eğiticiliği olmayan ve dinle ilgisi bulunmayan güncel dedikodulardan, magazin ve polemik konularından, sert, kırıcı, korkutucu, itham edici ifadelerden uzak durulmalı, ses aşırı şekilde yükseltilerek cemaatin dinleme konsantrasyonu bozulmamalıdır. Cemaat arasında ayrım yapılmamalı ve yapılan konuşmalardan dinleyenlerin tamamının istifade etmesine çalışılmalıdır. Dil ve üsluba dikkat edilmeden yapılan konuşmalarla insanlara bir mesaj verilemeyeceği ve cemaatin huzursuz olup camiden ve dinden soğuyacağı bilinmelidir.
Vaazın sunumunda her şeyden önce Hz. Peygamber örnek alınmalıdır. Hz. Peygamber vaazları sırasında hitabet kurallarını gözetir, kelimeleri sayılabilecek şekilde tane tane sıralardı.[24] Bir sözün iyice anlaşılması için bazen söylediklerini üç defa tekrarladığı da olurdu.[25] O, kendine has konuşma üslubuyla akıl ve gönüllere hitap ederek kısa sürede pek çok insanı başarıyla eğitmiş ve eğittiği bu insanlardan örnek bir toplum meydana getirmeyi başarmıştır.
7. Vaazı Akıcı, Güzel, Yumuşak ve Samimi Bir Üslupla Sunmak
Akıcı, güzel ve yumuşak üslup, vaazın sunumunda aranan en önemli özelliklerdendir. Çünkü üslubun kaba ve sert olması, hatibin konuşurken bağırıp çağırması, her şeyden önce insanlara ulaştırılmak istenen dini mesajın doğasına aykırıdır. Vaizlerin örnek alması gereken Hz. Peygamber, insanlara dini anlatırken maruz kaldığı en olumsuz tavırlar karşısında bile yumuşak ve sakin bir tutum sergilemiş, hiddet ve şiddete dayalı söz ve tavırlardan uzak durmuştur.[26] O’nun konuşma üslubundaki içtenlik, doğallık ve sadelik Kuran-ı Kerim’de; “De ki, ben sözü süsleme çabasında olanlardan değilim.”[27] ayetiyle veciz bir şekilde ifade edilmektedir.
Vaazda üslup güzelliği, kelime ve kavramları doğru telaffuz etmeyi gerektirir. Hatiplerin zaman zaman bazı kavramların telaffuzunda güçlük çektikleri görülmektedir. Özellikle vaazın sunumu sırasında Arapça lafız ve Türkçe anlamıyla okunacak ayetler Kuran-ı Kerim’den bakılarak kontrol edilmeli, ezbere okunacak ayet ve mealleri iyice ezberlenmeli, Arapça lafızlar önceden defalarca tekrarlanarak yanlış ya da kekeleme şeklinde okumanın önüne geçilmelidir.
Dinleyicilerin karşısına çıkmadan önce hazırlanan metin ya da notların gözden geçirilmesinde yarar vardır. Böylece eksik kalan yönler fark edileceği gibi, yeni hatırlanan bilgiler de ilave edilmiş olacaktır. Telaffuzu zor kelimeler varsa, bunlar ya eş anlamlarıyla değiştirilmeli ya da birkaç kez tekrar yapmak suretiyle söyleyiş kolaylığı sağlanmalıdır.
Vaazda yumuşak üslup, dinleyenleri kıran, üzen, onlarda kin ve nefret duyguları uyandıran ifadelerden uzak durmayı gerektirir. Kuran-ı Kerim’de insanlara karşı zulmü tescillenmiş olan Firavun örneği seçilerek ona bile yumuşak söz söylenmesi gerektiği ifade edilmektedir. İlgili ayette; “Firavun’a gidin, doğrusu o azmıştır. Ona yumuşak söz söyleyin...”[28] buyrulmaktadır.
Dini bilgilerin insanlara sunuluş biçimi ile ilgili Kuran-ı Kerim’in şu ifadeleri dikkat çekicidir: “İnsanları Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır, onlarla en güzel üslupla tartış...”[29], “Öğüt vermeye devam et; çünkü öğüt müminlere fayda verir.”[30], “Onlara içlerine işleyecek, ruhlarına tesir edecek söz söyle.”[31]
Üslup yumuşaklılığı, Hz. Peygamber’in konuşması sırasında gözettiği önemli ilkelerden biridir. Hz. Peygamber, konuşurken yumuşak üslup kullanmaya özen gösterir, anlatacağı konuyu sade bir dil ve veciz cümlelerle anlaşılır hale getirir ve böylece insanların gönlüne girmeye çalışırdı. O’nun bu özelliği Kuran-ı Kerim’de; “Allah’tan bir rahmet olarak onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba ve katı yürekli olsaydın, şüphesiz etrafından dağılır giderlerdi.”[32] ayetiyle ifade edilmektedir.
Hitabet sırasında güzel söz söylemenim önemine şu ayette de değinilmektedir: “Allah’ın nasıl bir örnek verdiğini görmedin mi? Güzel bir söz, güzel bir ağaç gibidir. Onun kökü sabit, dalı ise göktedir. Rabbinin izniyle her zaman yemişini verir. Allah insanlar için örnekler verir; umulur ki onlar öğüt alıp düşünürler. Kötü (murdar) söz ise kötü ağaca benzer. Onun kökü yerin üstünden koparılmış, yerinde tutunma imkanı kalmamıştır.”[33]
Sunulan vaazın etkili ve verimli olabilmesi, din görevlisinin samimi olup olmamasıyla da ilgilidir. Allah rızası gözetilerek sorumluluklar yerine getirildiğinde vaaz yoluyla oldukça verimli sonuçlar elde edilebilir.[34] Samimiyetten uzak söz ve davranışlar, dış görünüş itibariyle ne kadar çekici olursa olsun, insanlar üzerinde yeterince etkili olamamaktadır.
Sunuş sırasında sade, açık, anlaşılır, kısa ve özlü cümleler kurmaya dikkat etmek; gereksiz yere anlamı bilinmeyen ve argo anlamlar içeren kelimelere, herkesin anlayamayacağı akademik ya da yöresel sözcüklere yer vermemek, cümleleri karşılıklı konuşur gibi, dostça, sıcak ve içten geldiği gibi kararsızlık ve tereddüt izlenimi uyandırmayacak bir anlam örgüsü içerisinde sunmaya çalışmak, üslupta samimiyetin göstergesidir. Yani sözün tesiri için öncelikle söyleyenin söylediklerine uyan birisi olması gerekir. Sunuş sırasında dikkat çeken itikat zayıflığı, konuları derinliğine inmeden yüzeysel işleme, ifadelerdeki seviyesizlik, kabalık, cemaatin ihtiyaç ve beklentilerinden uzak konularla zaman kaybetme, insanlara adeta tepeden bakan bir yaklaşım sergileme, kibirlilik görüntüsü verme gibi zaaflar da, vaizin üslubundaki samimiyeti zedeleyen unsurlar olarak sayılabilir.
Vaazda samimi üslup kullanmanın gereği ile ilgili Kuran’da açık öğütler vardır. “Siz insanlara iyiliği emredip de kendinizi unutur musunuz? Bir de Kitabı okuyorsunuz. Hiç aklınızı kullanmıyor musunuz?”[35] “Ey iman edenler! Niçin yapmadığınız şeyleri söylüyorsunuz. Yapmadıklarınızı söylemeniz, Allah katında çok büyük bir günahtır.”[36] tarzındaki ayetler, insanları iyiliğe davet edenlerin topluma örnek olmaları gerektiğini belirtmektedir. Öyleyse vaiz cemaate karşı sergilediği sıcak ve samimi tavırlarıyla örnek bir kişiliğe sahip olduğu izlenimi uyandırmalıdır.
8. Kolaylaştırıcı Olmak
Dini bilgileri değişik yaş ve kültür düzeyinden insanlara öğretmek, hassas davranmayı gerektirmektedir. Aksi halde dini öğrenip yaşama konusunda zorluklarla karşılaşan insanlar tarafından dine karşı beklenmedik bir soğukluk hatta tepki gösterilebilir. Özellikle çocuklar, gençler ve camiye gelmeye yeni başlayan yetişkinlerin dini bilgi ve pratikleri öğrenirken büyük bir zorluk çektikleri bilinmektedir. Dolayısıyla vaazda kolaylaştırıcılık ilkesini gözetmek, sunulan bilgilerin içselleştirilmesi açısından son derece önemlidir.
Vaazın sunumunda kolaylaştırıcılık ilkesini gözetme, Hz. Peygamber’i eğitiminde başarılı kılan önemli bir etkendir. O, bilgileri kısa ve öz olarak, insanların anlayış kapasitesine göre sunmaya özen gösteren bir eğitimcidir.[37] Bu özelliğini “Ben cevamiu’l kelim (az ve öz söz söyleme kabiliyeti) ile gönderildim.”[38] sözüyle özetlemiş ve bu ilke gereği çok konuşup muhatapları yorma yerine, az sözle çok şey ifade etmeyi tercih etmiştir. Allah’ın kendisini zorlaştırıcı değil, eğitici ve kolaylaştırıcı olarak gönderdiğini[39] hatırlatmış ve bu özelliğini eğitim etkinliklerinde sürekli korumuştur.
Vaaz kolaylaştırıcı, ikna edici ve sevdirici bir üslupla verilmelidir. Cemaat içerisinde sadece cuma ya da bayram namazlarında camiye gelenlerin de olduğu göz önünde bulundurularak konuşma sırasında kırıcı, ürkütücü, küstürücü, azarlayıcı ve camiden soğutucu bir üslup yerine müjdeleyici, ümitlendirici ve sevdirici bir yaklaşım sergilenmelidir. Kuran-ı Kerim’in; “...Allah sizin için kolaylık ister, güçlük istemez...”[40], “Allah sizden (yükünüzü) hafifletmek ister; çünkü insan zayıf yaratılmıştır.”[41] mealindeki ayetlerinde ve Hz. Peygamber’in; “Kolaylaştırınız zorlaştırmayınız, müjdeleyiniz nefret ettirmeyiniz.”[42], “Şüphesiz din kolaylıktır; kim bu dini zorlaştırırsa, din onu mağlup eder.”[43] şeklindeki öğütlerinde vurgulanan kolaylaştırıcılık prensibini gözetmek gerekir.
Vaazda cemaatin olumlu ve olumsuz yönlerine dengeli bir şekilde değinilmeli, iyi davranışlar teşvik edilip olumsuzluklar yumuşak bir üslupla düzeltilmeye çalışılmalı, öfkelenmeden, cemaati azarlarcasına bağırıp çağırmadan cemaatin vaazdan azami derecede yararlanması için gayret gösterilmelidir.
9. Sevgi, Saygı ve Hoşgörü İlkelerini Gözetmek
Sevmek, sevilmek ve hoşgörüyle karşılanmak bireylerin en temel ihtiyaçlarından biridir. Zihinsel ve duygusal yönden sağlıklı bir kişiliğin oluşması için iyimserlik, içtenlik ve sevgiden oluşan bir ortam gereklidir. Bireylerde sevme yeteneği ancak böylesi bir ortamda gelişebilir.[44] Dolayısıyla camiye gelenler arasında sevgi ve hoşgörü kültürünün gelişmesinde vaizin ve vaazın rolü büyüktür.
Vaazlarda sevgi ve saygı unsurunu gözetmek, önemli bir ilkedir. Cemaate iman, ibadet ve ahlâk ile ilgili konuları öğretmede, onlara yapabilecekleri olumlu davranışlarla ilgili telkinde bulunmada sevgi duygusunun gücünden yararlanmak gerekir. Sevgi ve saygı gösterilerek eğitilen bireyler daha neşeli, ümitli, atılgan ve medeni cesareti yerinde bir kişiliğe sahip olurlar.[45]
Sevgi ve saygı, her şeyden önce kabullenmeyi gerektirir. Muhatabını olduğu gibi kabullenmek, sevgi ve saygıya dayalı bir ilişkinin en önemli şartıdır.[46] Bu yüzden en çok beğenilen öğreticiler, muhataplarına karşı sevgiyle davranan öğretmenler olmuştur. Nitekim Hz. Peygamber’in sevgiye dayalı yaklaşımı sayesinde sahabeler O’nun yanında kendilerini rahat ve huzurlu hissedebilmişlerdir. Bu rahatlık ve iç huzur, İslâm’ın kısa sürede ilgi görmesinde önemli rol oynamıştır. Ancak istismara sebebiyet vermemek için sevgide saygıda ölçülü olmak ve sevgi ile ciddiyet arasındaki dengeyi korumak da önemlidir.
Vaazlarda sevgi saygı kadar etkili bir diğer ilke de hoşgörüdür. ‘Hoş’ ve ‘görmek’ sözcüklerinden oluşan hoşgörü[47], insanları anlayışla karşılamak, onlara müsamaha göstermek, istenmeyen durumlara bile katlanmak ve tolerans göstermek[48], insanlar arası ilişkilerde orta yolu takip etmek, sosyal ilişkilerde dengeli olmak[49], beklenmeyen bir durumla karşılaşıldığında sabır göstermek[50] gibi anlamlara gelmektedir.
İslâm dini, karşıdaki kişi ya da grubun inanç yapısına bakmaksızın, sosyal ilişkilerde hoşgörülü olmayı ilke edinmiştir. Kuran’da yer alan; “Dinde zorlama yoktur. Doğruluk ile eğrilik kesin olarak birbirinden ayrılmıştır.”[51], “Rabbin dileseydi yeryüzünde bulunanların hepsi elbette iman ederdi. Durum böyle iken insanları inanmaya sen mi zorlayacaksın.”[52], “Eğer puta tapanlardan biri sana sığınırsa, onun emniyetini/güvenliğini sağla. Böylece Allah’ın sözünü dinlesin. Sonra onu güven içerisinde olacağı yere ulaştır...”[53], “Sen öğüt ver. Çünkü sen ancak öğüt vericisin; onlar üzerinde zorlayıcı, bekçi ve gözetleyici değilsin.”[54], “Eğer onlar yüz çevirirlerse, seni onların üzerine gözetleyici göndermedik. Sana ancak tebliğ etmek düşer.”[55] anlamındaki ayetler, inanç özgürlüğünün yanı sıra, sosyal ilişkilerde önemli bir ilke olan hoşgörünün dini temellerini oluşturmaktadır.
Hz. Peygamber’in hayatı boyunca gerçekleştirdiği pek çok hoşgörü örneğine rastlamak mümkündür.[56] “Şüphesiz Ben müsamahakâr tevhit diniyle gönderildim.”[57] buyuran Hz. Peygamber’in insanları doğal şartlar ve pedagojik esaslar dahilinde bilgilendirmeye çalıştığı söylenebilir. Aksi halde insanları etrafında toplayıp onlara gerçekleri dinletmesi mümkün olmazdı.[58] Dolayısıyla vaizin konuşmasında farklı düşünce ve davranışlara hoşgörüyle bakması, değişik fikirleri toleransla karşılaması, caminin birlik ve beraberlik unsuru olma özelliğini güçlendirecektir. Ancak toplumda görülen haksızlık, kötülük, çirkinlik ve adaletsizlik gibi olumsuzluklar karşısında susmayıp bunları yumuşak ve etkileyici bir üslupla düzeltmeye çalışmak da gerekir. Nitekim Hz. Peygamber haramların işlenmesini, haksızlığı ve zulmü asla hoş görmemiştir. Aksine Allah’ın ve kullarının hukukunu koruma adına O’nun bazen sert çıkışlar yaptığı da bilinmektedir. Örneğin hırsızlık yapan bir kadının cezasının affedilmesi için aracılık yapan Usame’ye karşı sergilediği tavır bunun açık bir örneğidir. Rivayete göre Mahzum kabilesinden Fatıma binti Esved adında bir kadın hırsızlık yapar. Kadının mensup olduğu kabile bu olaya çok üzülür. Kabile içerisindeki ileri gelenler, suçlunun affedilmesi için Hz. Peygamber’e bir aracı göndermeye karar verirler ve bu işi de Hz. Peygamber tarafından çok sevilen Usame’nin yapabileceğini düşünürler. Fatıma adlı kadın Hz. Peygamber’e getirilir ve Usame bu kadının affedilmesi için ricada bulunur. Usame’yi dinlediğinde rengi atan Hz. Peygamber şu anlamlı açıklamayı yapar: “Allah’ın koymuş olduğu cezalardan bir ceza için mi aracı oluyorsunuz! Ey insanlar! Allah, sizden öncekileri ancak şunun için helâk etmiştir; onlar, aralarında şerefli birisi hırsızlık ettiğinde onu bırakırlar; zayıf olan hırsızlık ederse ona da ceza verirlerdi. Allah’a yemin olsun ki, hırsızlık yapan Muhammed’in kızı Fatıma dahi olsa O’nun da elini keserdim.”[59]
Hz Peygamber ile ilgili bu rivayet, vaizlerin bir kişi ya da kurumdan gelen rica, baskı ve daha başka etkenlerle dinin temel prensiplerine aykırı konuşma yapma veya davranış sergileme ihtimaline karşı unutulmaması gereken önemli bir davranış modelidir. Çünkü hoşgörü, kendi görüş ve düşüncelerinden vazgeçmeyi veya insanlara hoş görünmek için dinin temel prensiplerinden taviz vermeyi gerektirmez. Allah’a isyan edilen bir yerde kula itaat ya da saygı olmaz.
Yaratılışları gereği insanlar, kendilerine değer verilmesinden hoşlanırlar. Bu yüzden vaizler dinleyicilere değer verdiklerini konuşma üslubuna yansıtmalı, herkesi sevgiyle kucaklamalı, cemaatinin güzel söz ve davranışlarını takdir etmeli, insanlara anlayış ve hoşgörü göstererek kendisine yöneltilen soruları sabırla dinlemelidir. Kolaylığı, müjdelemeyi ön planda tutmalı, muhataplarının seviyesine göre hitap etmeli, onlara karşı katı tutum ve davranışlardan kaçınmalıdır. Kısacası vaiz yaralamadan tedavi etmeli, kırmadan düzeltmeli, azarlamadan uyarmalı ve büyüklenmeden aydınlatmalıdır.
10. Sunuşta Tevazuu Gözetmek, “Sen” Yerine “Biz” Dilini Kullanmak
Vaizin konuşmasında dikkat etmesi gereken hususlardan biri de tevazu yani alçak gönüllülüktür. Alçak gönüllülüğün cemaate yansıtılması, insanlarla yakından ilgilenme, onların sevinç ve üzüntülerini paylaşma, büyüklere saygı, küçüklere sevgi gösterme ve konuşması sırasında “Biz” dilini kullanma şeklinde olmaktadır.
Din görevlisi öğrenim ve bilgi düzeyi itibariyle genellikle hizmet vereceği insanlardan daha ileri derecede olsa bile, onun cemaat içerisindeki büyüklere karşı saygı duyması, genç ve çocuklara sevgi göstermesi, onlardan biri olduğunu konuşma üslubuna yansıtması vaazın verimliliği açısından çok önemlidir. Cemaatin dini bilgileri severek öğrenmelerinde ve dine ısınmalarında vaizin mütevazı tavrının etkisi büyüktür.
Cemaat, kendileriyle rahatlıkla konuşup eleştiride bulunabilecekleri vaizleri kendilerine daha yakın görmektedir. Öyleyse vaiz konuşurken “Sen” ve “Siz” yerine “Biz” dilini kullanmalı, cemaatten biri olduğunu dinleyenlere yansıtılmalıdır. Dinin emir ve yasaklarına uyma konusunda “yapmalısınız, gözetmelisiniz” gibi hatibin kendini cemaatten ayrı gördüğü izlenimini veren ifadeler yerine; “yapmalıyız, gözetmeliyiz” veya “yapmamalıyız, dikkat etmeliyiz” gibi ifadeler kullanılmalıdır. Ancak vaazda cemaatin iyi özellikleri dile getirilirken “Sen” ya da “Siz” dili tercih edilebilir. Örneğin; “Siz her Cuma günü büyük bir heyecanla camileri dolduruyor, aynı duygularla bir ve beraber olduğunuzu gösteriyorsunuz.” şeklindeki bir ifade, hatibin tevazusunu yansıtması ve cemaatine verdiği değeri ifade etmesi açısından daha etkileyici olabilir.
11. Cemaat İçerisindeki Kişi ve Gruplara Karşı Tarafsız Olmak
Toplumun her kesimine hizmet vermek durumunda olan vaizin insanlar arasında ırk, dil, mezhep, parti ve cemaat ayrımı gözetmeksizin, herkesi kucaklayıcı bir yaklaşım içerisinde olması beklenir. Yani, konuşmalarında ve sosyal ilişkilerinde taraf tutmayıp dengeli olmak vaizde bulunması gereken özelliklerden biridir. Çünkü cemaat içerisinde çeşitli düşüncelere, değişik mezhep, tarikat ve politik görüşlere sahip insanlar, vaazını dinledikleri müftü, vaiz ya da imama saygı, sevgi ve güvenle bağlanmak, onlardan din adına bir şeyler öğrenerek nasiplenmek isterler. Hatibin, kendisine olan bu yöndeki güveni zedeleyici söz ve tavırlardan uzak durması cemaat içerisindeki saygınlığını ve kendisine olan güveni artıracaktır.
12. Vaazı Uygun Bir Şekilde Bitirmek
Hatip vaazını konu bütünlüğüne ve süreye dikkat ederek uygun bir şekilde bitirmelidir. Vaazı konunun can alıcı noktalarını vurgulayıp kısa dua ve temenni cümleleriyle bitirmek gerekir. Uygun düşmesi halinde vaaz veciz mısralarla, şiirsel ifadelerle de bitirilebilir. Örneğin Kuran-ı Kerim’i okuma ve anlamanın önemi ile ilgili bir vaazın Mehmet Akif Ersoy’a ait şu mısralarla bitirilmesi dinleyiciler üzerinde olumlu bir etki bırakabilir:
Ya açar nazm-ı celilin bakarız yaprağına
Yahut üfler geçeriz bir ölünün toprağına
İnmemiştir hele Kuran bunu hakkıyla bilin
Ne mezarlıkta okunmak ne de fal bakmak için
SONUÇ VE ÖNERİLER
Tarih boyunca toplumsal hayata yön veren vaazlar toplumu eğiten, insanlara doğru yolu gösteren, toplumda hatalı işlerin yapılmasını engelleyen, zenginle fakir, amirle memur arasında köprü vazifesi gören, dünya hayatını yaşarken ahretin nasıl kazanılacağını gösteren mesajlar içermiştir.
Milyonlarca insanın başta din olmak üzere tarihsel, sosyal ve kültürel pek çok konuda bilgilendiği vaazın dil ve üslup açısından etkinliğini artırmada vaizin ilmi yeterliliğe sahip olması, anlatacağı konuya hazırlık yapması, insanlara konuşma hususunda istekli ve gayretli olması, vaazını irticalen sunması, sunuşu sırasında düzgün ve akıcı konuşması, ses tonunu konunun anlam ve içeriğine göre ayarlaması, din alanındaki problemleri toplumun ihtiyaçlarına göre işlemesi, üslubunu cemaatin seviyesine göre ayarlaması, konu seçiminde çeşitliliğe önem verip aynı konuları sürekli işleme yanlışlığına düşmemesi, görev bölgesinin örf ve adetlerini bilip vaazlarda bunlara dikkat etmesi, yumuşak, hoşgörülü ve sevecen bir tavırla dinleyenlere yakın olduğunu hissettirmesi, gönül dilini kullanmaya özen göstermesi, cemaate karşı tarafsız bir tutum sergilemesi, bakışlarıyla, jest ve mimikleriyle cemaati kendisine bağlaması ve cemaatin dikkatini sürekli uyanık tutmaya çalışması önemlidir.
Vaazın dil ve üslup açısından etkinliğini artırabilmek için vaizlerle ilgili şunlar önerilebilir:
1. Vaaz edecek personel her şeyden önce bilgi ve liyakat esasına göre seçilmelidir.
2. Vaizler Kuran’ın hitabet ilkelerini ve Hz. Peygamber’in konuşma üslubunu örnek almalıdırlar.
3. Hizmet-içi eğitim kurslarıyla vaizlerin vaaz sunuş yöntemleri konusunda bilgilenmelerine ve kendilerini yenilemelerine imkân sağlanmalıdır. Gerekirse onlar için diksiyon ve hitabet kursları düzenlenmelidir.
4. Toplumu pek çok konuda bilgilendirmek durumunda olan vaizin dini konularla ilgili temel yayınları okumasının, cemaatin ilgilendiği güncel konuları takip etmesinin, dergi, gazete, televizyon ve internet yoluyla gündemi takip etmesinin onun üslubunu etkileyeceği bilinmelidir.
5. Toplumun nitelikli vaiz ihtiyacını karşılamak üzere İlâhiyat fakültelerinin öğretim programlarında bazı değişiklikler yapılmalı, programın içeriği din hizmetliliği yönünden zenginleştirilmelidir. Bu anlamda, ilâhiyat fakültelerinde ‘Din Hizmetleri Bölümü’ veya en azından halen uygulanmakta olan programa ilave olarak ‘Din Hizmetleri’, ‘Rehberlik ve Halkla İlişkiler’, ‘Din Hizmetleri Deneyimi’ gibi dersler açılabilir.
6. Bazı örnek vaazların CD ya da DVD kopyaları din görevlilerine dağıtılmalıdır.
* Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Eğitimi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi.
[1] İbrahim 14/24-26.
[2] Seyyid Ahmet Asım Efendi, Kamus Tercümesi, İstanbul, 1305, III, 178.
[3] DİB Taşra Teşkilâtı Görev ve Çalışma Yönergesi, Md: 24; İsmail Lütfü Çakan, Dini Hitabet, İFAV Yayınları, İstanbul 1998, s. 120.
[4] Muhammed Fuad Abdulbaki, Mu’cemu’l-Müfehres li Elfâzı’l-Kur’ani’l-Kerim, Beyrut, 1982, s. 755.
[5] Bkz: Nisâ 4/63; Gâşiye 88/21-22; A’lâ 89/9-10; Kâf 50/45.
[6] M. Faruk Bayraktar, Türkiye’de Vaizlik, M. Ü. İFAV Yayınları, İstanbul, 1997, s. 60.
[7] Bayraktar, Türkiye’de Vaizlik, s. 60.
[8] Zariyat 51/55.
[9] Müslim, İman 95. Nasihat, akla ve gönle tesir eden sözlerle insanları bilgilendirmeye, düşünmeye ve teşvik edici bir yaklaşımla öğüt verme, dinleyenlere etkili söz söyleme, bireyin duygu ve düşüncelerine şekil vermeye çalışma ve yanlış yapma ihtimaline karşı dünya ve ahrette karşılaşılabilecek olumsuzlukları hatırlatma amacıyla yapılan konuşmalardır.
[10] Bkz: Âl-i İmran 3/159.
[11] Bayraktar, Türkiye’de Vaizlik, s. 60.
[12] Zariyat 51/55.
[13] Müslim, İman 95. Nasihat, sözlükte öğüt vermek, vaaz etmek, samimi davranmak, ibadetleri ihlas ile yapmak, duygu ve düşünceleri temiz tutmak, sevgide samimi olmak anlamlarına gelmektedir. Kendisine öğüt verilen kişinin dünya ve ahirette iyiliğini istemek, kalpleri yumuşatacak bir üslupla insanlara görevlerini hatırlatmak, duygu, düşünce ve yaşayışlarında onları doğruya sevk etmek ve yanlış yapmaları halinde karşılaşacakları olumsuzlukları hatırlatmak birer nasihattir. Bkz: Mehmet Soysaldı, Dini Hitabet, Ankara 2002, s. 55-56.
[14] Bkz: Âl-i İmran 3/159.
[15] Cemal Tosun, Din ve Kimlik, Diyanet Yayınları, Ankara 1993, s. 93.
[16] Yapılan bir araştırmada cemaatin camide namaz, oruç, zekât, hac, tadil-i erkân gibi ibadet; Hz. Peygamber’in ve sahabelerin hayatlarının işlendiği İslâm tarihi; İslâm’a göre çocuk yetiştirme, gençleri kurtarmak için içki, kumar, fuhuş, kahvehanelerin kötülüğü, ana-babaya itaat, ailevi ilişkiler, insan sevgisi, gençleri kötülükler karşısında uyarma, helaller ve haramlar, emirler ve yasaklar, evlilik, aile eğitimi, nikâh ve boşanma, insanlık, mezhepler, tesettür, adabı muaşeret ve görgü kuralları, birlik ve beraberlik, vatan sevgisi, örf ve adetler, İslâm kardeşliği gibi konuların işlenmesini istedikleri tespit edilmiştir. Bkz: Tosun, Din ve Kimlik, s. 72, 80-81.
[17] Bkz: Çakan, Dini Hitabet, s. 61-63; Soysaldı, Dini Hitabet, s. 128.
[18] Bkz: Çakan, Dini Hitabet, s. 68-69.
[19] Bkz: Aime Souche, Yeni Pratik Pedagoji, Çev: Selahattin Odabaşı, Ankara 1977, s. 259-260.
[20] Bkz: Bayraktar, Türkiye’de Vaizlik, s. 133; Hayati Tetik, Yaygın Din Eğitiminde Cami Görevlilerinin Yeri ve Fonksiyonları, Yayınlanmamış Doktora Tezi, M. Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul 1997, s. 130.
[21] Buhari, Edeb 34; Müslim, Cuma 13, 43.
[22] Bkz: Nisâ 4/63; Nahl 16/125.
[23] Bkz: Buhari, İlim 11; Müslim, Cihad 3; Ebû Dâvûd, Edeb 6.
[24] Bkz: Buhari, İlim 30; Müslim, Zikir 19.
[25] İbn Hanbel, Müsned, IV, 78.
[26] Bkz: Müslim, Cuma 13.
[27] Sâd 38/ 86.
[28] Tâhâ 20/ 43-44.
[29] Nahl 16/125.
[30] Zariyat 51/55.
[31] Nisa 4/63.
[32] Âl-i İmran 3/159.
[33] İbrahim 14/24-26.
[34] Bkz: M. Faruk Bayraktar, İslâm Eğitiminde Öğretmen Öğrenci Münasebetleri, İFAV Yayınları, İstanbul 1989, s. 288; Din Görevlisi El Kitabı, 3. Baskı, Diyanet Yayınları, Ankara 2001, s. 21.
[35] Bakara 2/ 44.
[36] Saf 61/ 2-3.
[37] Bkz: Ebû Dâvûd, Edep 23.
[38] Buhari, Cihad 122.
[39] Bkz: İbn Mace, Mukaddime 17.
[40] Bakara 2/ 185.
[41] Nisâ 4/ 28.
[42] Buhari, İlim 11; Müslim, Salât 178.
[43] Buhari, İman 29.
[44] Brigitte Beil, İyi Çocuk, Zor Çocuk, Çev: Cuma Yorulmaz, Arkadaş Yayınları, Ankara 2003, s. 143.
[45] Bkz: Mehmet Emin Ay, Çocuklarımıza Allah’ı Nasıl Tanıtalım, 6. Baskı, Timaş Yayınları, İstanbul 1998, s. 148.
[45] Beil, İyi Çocuk, Zor Çocuk, s. 145.
[46] Beil, İyi Çocuk, Zor Çocuk, s. 145.
[47] İsmet Zeki Eyüboğlu, Türk Dilinin Etimolojisi, 2. Baskı, Sosyal Yayınları, İstanbul 1995, s. 327.
[48] Bkz: Şemseddin Sami, Kâmûs-u Türki, İstanbul 1317, II, 1333; Mehmet Doğan, Büyük Türkçe Sözlük, İz Yayınları, İstanbul 1996, I, 385; Beyza Bilgin, “İslâm ve Hoşgörü”, Diyanet İlmi Dergi, Cilt: 34, Sayı: 1, Ankara 1998, s. 116; Talat Sakallı, Hadislerle İslâm’da Hoşgörü ve Kolaylık, İzmir 1996, s. 78-79; Yusuf Ziya Keskin, Nebevi Hoşgörü, Timaş Yayınları İstanbul 1997, s. 13.
[49] Ömer Aslan, Kuran ve Hoşgörü, E.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Kayseri 2002, s. 21.
[50] Beil, İyi Çocuk, Zor Çocuk, s. 199.
[51] Bakara 2/ 256.
[52] Yunus 10/ 99.
[53] Tevbe 9/ 6.
[54] Gâşiye 88/ 21-22.
[55] Şûrâ 42/ 48.
[56] Geniş bilgi için bkz: Hüseyin Yılmaz, “Hz. Peygamber’in Eğitiminde Bir İlke Olarak Hoşgörü”, C. Ü. İlâhiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: 8, Sayı: 1, Sivas 2004, s. 109-131.
[57] İbn Hanbel, Müsned, V, 266.
[58] M. Ali Haşimi, Kuran’da Rasûlüllah, Çev: Nurettin Yıldız, Risale Yayınları, İstanbul Tsz, s. 25.
[59] Buhari, Enbiyâ 18; Müslim, Hudûd 8-11.
Yorum yazarak Kangal Gündem Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Kangal Gündem hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Kangal Gündem editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Kangal Gündem değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Kangal Gündem Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Kangal Gündem hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Kangal Gündem editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Kangal Gündem değil haberi geçen ajanstır.