İhmal mi, kaza mı, suikast mi?.. Aradan geçen 4 yıla rağmen hâlâ bu soruların cevabı verilebilmiş değil. Muhsin Yazıcıoğlu ve 5 kişinin hayatını kaybettiği olaydan bahsediyoruz. Hatırlayalım…
25 Mart 2009 Çarşamba günü ajanslara: "Saat 15.40 civarında Kahramanmaraş`ın Çağlayancerit ilçesinden helikopterle Yozgat`ın Yerköy ilçesine gitmek üzere havalanan Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ve beraberindekiler 3 bin rakımlı Berit Dağı`na düştü" haberi düşüyordu.
Ve sonrasında olayla ilgili bilgiler, birbiri ardınca televizyon ve internet kanallarından akmaya başlıyordu. BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu (55), Sivas İl Başkanı Erhan Üstündağ (37), İl Başkan Yardımcısı Yücel Yancı (50), İl Genel Meclis Adayı Murat Çetinkaya (51), Pilot Kaya İstektepe (56) ve kazadan sağ kurtulmayı başarabilen İhlas Haber Ajansı(İHA) muhabiri İsmail Güneş (34), farkında olmadan kendinin de içinde bulunduğu son haberini yapıyordu, saatler 15.46`yı gösterirken...
20 dakika boyunca, 112 Acil Servis görevlisine olanları aktarırken cansız bedenler arasında; Erhan ağabey, Erhan ağabey diyerek hayata tutunmaya çabalıyordu. Arada bir de "Çağ atlamış Türkiye"ye soruyordu: "Hanfendi, daha yerimiz tesbit edilmedi mi?" diye... Ve "çok pis kırılan ayağı"nın sancısıyla aktardığı bilgilerin akabinde "üşüyorum" diyordu...
Bizler ölüm-kalım çığlıklarını televizyonlardan film gibi dinlerken, onlar çaresizliğin ve bilgi kirliliğinin bol oksijenli atmosferinde ölüyordu...
Üşüyorum... Yüreğimize "kor" gibi düşen bu cümle bize yabancı değil. Mamak Cezaevi`nin soğuk duvarlarında 25 yıl önce yankılanmaya başlayan "Üşüyorum" dizeleri, Yazıcıoğlu`na hiç mi hiç yabancı değil.
"Bir coşku var içimde bugün kıpır kıpır / Uzak çok uzak bir yerleri özlüyorum / Gözlerim parke parke taş duvarlarda / Açılıyor hayal pencerelerim / Hafif bir rüzgâr gibi süzülüyorum
Kekik kokulu koyaklardan aşarak / Güvercinler ülkesinde dolaşıyor / Bir çeşme başı arıyorum / Yarpuzlar arasında kendimi bırakıp / Mis gibi nane kokuları arasında / Ruhumu dinlemek istiyorum
Zikre dalmış her şey / Güne gülümserken papatyalar / Dualar gibi yükselir ümitlerim / Güneşle kol kola kırlarda koşarak / Siz peygamber çiçekleri toplarken / Ben çeşme başında uzanmak istiyorum /
Huzur dolu içimde / Ben sonsuzluğu düşünüyorum / Ey sonsuzluğun sahibi, Sana ulaşmak istiyorum / Durun kapanmayın pencerelerim / Güneşimi kapatmayın /Beton çok soğuk, üşüyorum."
Yazıcıoğlu bu dizelerde vuslata her zaman hazır olduğunun ümidini haykırıyordu.
Dün Mamak Cezaevi`nin soğuk duvarları arasında 7.5 yıl üşüyerek "beraat" eden yağız yiğit, bugün "kekik kokulu koyaklardan aşarak" Keş Dağı`nın üzerinde “Sonsuzluğun Sahibi”ne ulaşıyordu.
Millet çaresizliğin çaresi olarak; "İnna lillâhi ve innâ ileyhi raciûn" (Bakara / 156) ayetini mırıldanıyordu.
Ölüm dersti... Ve Muhsin ağabey ölümüyle ders veriyordu. Zirvelerden bir kardelen çiçeği gibi süzülerek, "kavgaya hayır" diyordu, kardeş kavgasına hayır... Herkes susuyordu... Meydanlardaki hırsının esiri olmuş politikacılar bile... Ankara`nın bağrında milyonlar son kez onu dinliyordu!..
Sessizce... Mahcupca... Ve burukca...
Omuz omuza, saf saf olmuş, birleşmiş yüzbinler; naaşının çevresinde, "ders veren sükut"ta af diliyor, helallik veriyorlardı.
Tekbirler eşliğinde... Devlet ve millet bir arada.
TBMM`de düzenlen törende, ilk defa "tekbirler getiriliyordu" yüzbinler tarafından...
Ve ilk defa laiklik elden gitmiyordu... "Haddini bildirin şunlara" denilmiyordu... Komutanlar tank yürütmüyordu...
İşte omuzlarda gidiyordu... Haksızlığa selam durmadan... Verilmiş sözlerden dönmeden... Bir avuç rantiyeci ile iş tutarak, milleti ezmeden... Rakiplerini lekelemeden... İnancı ve dik duruşundan taviz vermeden... Acı zulmü hissettirmeden...
Menzile ilerliyordu, güneşin pırıl pırıl parlattığı semanın altında...
Hacı Bayram Velî`nin önünden geçerek, Âkif`in İstiklâl Marşı`nı yazdığı Taceddin Dergâhı`nın haziresinde "Mis gibi nane kokuları arasında / Ruhumu dinlemek istiyorum" diyordu!..
Çanakkale`den, Türkî Cumhuriyetlerden, Sivas`tan, Medine toprağı ve Mekke`den getirilen zemzemle yıkanarak; "küçük sonsuzluktan, büyük sonsuzluğa" yolcu ediliyordu.
Vefatlarının 4. sene-i devriyesinde tekrar rahmetle anıyoruz. Mekânları Cennet olsun.
Yorum yazarak Kangal Gündem Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Kangal Gündem hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Kangal Gündem editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Kangal Gündem değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Kangal Gündem Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Kangal Gündem hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Kangal Gündem editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Kangal Gündem değil haberi geçen ajanstır.