CAMİ İLE TÜRBE ARASINDA İÇKİ SERVİSİ

Zeyreksemti, İstanbul`un fethinden sonra ise, Fatih Sultan Mehmed tarafından seçkin bir Müslüman mahallesine dönüştürülmüş. Fetih öncesinde kiliseleriyle, ibadethaneleriyle meşhur Hıristiyan bölgesi olan Zeyrek, fetih sonrası Ayasofya’nın ardından tam anlamıyla Türkleştirilerek Türk-İslâm kültürünün filizlenip geliştiği bir semt olarak önem kazanmış.

Fatih`in Ayasofya`da papaz odalarında kurduğu ilk üniversiteden sonra, Pantokrator Manastır Camii ve Medresesi; İstanbul Üniversitesi`nin temeli, müderrisi ise Mevlana (Molla) Mehmed Zeyrek olmuş. Bu süreçle birlikte önce medrese, daha sonra ise bütün semt Molla Mehmed’in lakabı olan “Zeyrek” ismiyle anılmaya başlamış.

Pantokrator Manastırı, İstanbul’un fethinden sonra Fatih Külliyesi Medreseleri yapılana kadar medrese olarak kullanılmış.Fatih Külliyesi’nin inşasından sonra yapı cami olarak kullanılmış. Kariye Camii’nden buraya taşınan minber, Bizans döneminin yapı elemanlarının kullanılmasıyla birlikte; hem Bizans, hem de Osmanlı kültürünü temsil eden bir örnek oluşturmuş.

Zeyrek semti fetihten kısa bir süre sonra, Rum nüfusun Galata ve çevresine yerleşmesiyle bölge tamamen Müslümanlaşmış, İslâm kültürünün yoğunlaştığı bir semt haline gelmiş. Bizans zamanında Manastırın Kilisesi olan bugünkü Zeyrek Camii; üç yapıdan müteşekkil kompleksin, ilk bölümünün güneyindeki yapı olduğu tahmin edilmektedir. Tek şerefeli tek minaresi olan Zeyrek Camii, tuğla ile örülmüş ve toplam beş kubbe ile tavan örtü sistemi meydana getirilmiş.

Molla Zeyrek Camii, 18. yüzyılda 3. Mustafa ve 19. yüzyılda 2. Abdülhamid tarafından restore ettirilmiş. 1950’li yıllara doğru yine harap duruma düşen yapı, 1966 yılında Vakıflar idaresi tarafından restore edilmiş. Bu restorasyon sırasında çürüyen ahşap döşeme kaldırılınca, süslemeli zemin işlemeleri meydana çıkmış. Yapı, geçmişte yaşadığı yangın ve depremler sebebiyle günümüzde adeta bir yıkıntı haline gelmiş.

Zeyrek Camii ibadete açılacağı günü bekliyor

İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından restore edilen Molla Zeyrek Camii`nde geçtiğimiz yıl farklı tarihi dönemlere ait cam ve mozaik kalıntıları ortaya çıkmış. Çalışmalarda sonucunda kilolarca altınlı ve opak yeşil mozaikler bulunmuş. Manastır, kilise, imparatorluk gömütü, hastane, eczane ve düşkünler evi gibi çeşitli yapılardan oluşan komplekste yapılan çalışmalarda ayrıca günlük yaşam için gerekli olan kandiller, küçük kase ve şişeler, kavanozlar, kadeh parçaları da gün yüzüne çıkartılmış.

Kompleksin bütünü Fatih Sultan Mehmed zamanında camiye çevrilmiş olmasına rağmen,şimdilerde yalnız güney kısmı cami olarak kullanılıyor. Şu günlerde tepeden tırnağa yenilenen yapı, yürütülen çalışmaların bitirilmesi için gün sayıyor.

Koç gibi bir mekân: Zeyrekhane!..

Geze geze bitiremeyeceğimiz İstanbul’da gözümüzden kaçan, tarihin yapraklarına asılı kalmış ve halen yeni kaşiflerini bekleyen pek çok özel mekân var şüphesiz; tıpkı Zeyrekhane gibi. Tam da soluklanmak için bir yer ararken Zeyrek Camii’nin hemen yanındaki bu yapı dikkatimizi çekiyor. İstanbul’un göz hapsine alındığı en güzel panoramik teraslardan birisi olduğunu hemen hissettiriyor.

Bu mekânın bulunduğu yer, bahsine geniş yer verdiğimiz fetihten sonra İstanbul Üniversitesi`nin teme- linin atıldığı ve müderrisliğini Molla Zeyrek’in yaptığı medreseymiş. Bu vakıf arsası bir şekilde Mehmet Kahraman, Ömer Kahraman ve kardeşlerinin mülkiyetine geçmiş. Arsa Saadettin Tantan’ın Fatih Belediye Başkanlığı döneminde Kahraman kardeşler tarafından Fatih Belediyesi’ne hibe edilmiş.

Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Rahmi M. Koç ve Fatih Belediyesi Başkanı Saadettin Tantan önderliğiyle 49 yıllığına kiralanan mekân, 1998 yılında Koç Holding A.Ş. tarafından yaptırılmış.

Yani metruk durumdaki Zeyrekhane, Fatih Belediyesi ile Rahmi M. Koç Müzecilik ve Kültür Vakfı`nın işbirliğiyle yeniden hayata geçirilmiş. Mekânın dekorasyonuyla bizzat ilgilenen Rahmi Koç; burayı eskicilerden özenle seçilen pilavlıklarla, gülabdanlarla, kavukluklarla, dua levhalarıyla, şamdanlarla, kandillerle, eski elişi örtülerle ve daha pek çok aksesuarla bezenmiş.

Zeyrekhane’nin müdavimleri arasında Vitali Hakko, Leyla Alaton, Saadettin Tantan, Nazım Ekren gibi isimler varmış. Burayı ziyaret edenler listesindeki yerini dünyaca ünlü Amerikalı milyarder işadamı David Rockefeller, James Bond serisinin “Skyfall” filminde başrol oynayan Daniel Craig da almış.

Tarihi gizemleri bir tablo gibi gözler önüne seren terasta;İstanbul’u bir çırpıda ve hiç yorulmadan gezmek için kendinize bir çay söylemeniz yeterli. Sağda Şehzadebaşı, onun solunda Süleymaniye, biraz sola dönünce Sultanahmet ve Ayasofya yan yana. Tam karşıda Topkapı Sarayı, yanında Marmara, onun ardında Üsküdar. Sol tarafta Haliç, Galata ve Beyoğlu. Öyle ki, sağ elinizi uzatsanız Beyazıt Kulesi’ne, sol elinizi uzatsanız Galata Kulesi’ne değecek!..

Mehmed Emîn Tokadî’nin başucunda içki servisi yapılıyor

Zeyrekhane Restaurant; bir inci gibi sıralanan büyüleyici İstanbul mekânlarını kucaklayan nefis manzarasının yanı sıra, çakır keyif olmak isteyenleri de kucaklıyor! Ayasofya’dan sonra fethin mührünü taşıyan ve ilim merkezi olan bu mekânda, Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı denetiminde içki servisi yapılıyor. Fatih Sultan Mehmed’in, Molla Zeyrek’in, Zembilli Ali Efendi’nin, Mehmed Emîn Tokâdî’nin kemikleri sızlatılıyor. Kadehlerini yudumlayanların nâhoş nefesleri Tokâdî Hazretleri ve ziyaretçilerinin üzerlerine dökülüyor.

Zeyrekhane ayrıca Türk Mutfağı’nın Hünkar Beğendi Kebabı, Kuzu Tandır, Zeyrek Kebabı, Kuzu Külbastı, Ballı Mahmudiye, Izgara Dana Bonfile, Levrek Balığı Külbastı gibi tadı damaklarda kalan geleneksel lezzetleriyle misafirlerine lezzet şöleni sunuyor. Tabi bir bardak çayın 5 Türk Lirası olduğu bu mekânda, fiyatlar elit müşterilere hitap ediyor.

Molla Zeyrek ömrünü ilme adadı

Molla Zeyrek’in hayatının ilk yılları hakkında bilgi yoktur. Asıl adının Mehmed olduğu ve Hacı Bayram-ı Veli`nin yanında bulunup ders aldığı, Zeyrek (Farsça’da “anlayışlı, uyanık, zeki” anlamlarında) lâkabının da kendisine onun tarafından verildiği bilinmektedir. Kaynaklarda Molla Zeyrek`in daha sonra önemli öğretim görevlerinden biri olan Bursa Sultan Murad Medresesi`ne müderris olduğundan söz edilir, ancak müderrisliğe nasıl geçtiğine dair bilgi verilmez. İstanbul`un fethine katılan ulema arasında bulunduğu anlaşılmaktadır. Fethin ardından Fatih Sultan Mehmed, Medaris-i Semâniyye`yi inşa etmeden önce eğitimin kesintiye uğramaması için bazı kiliseleri medrese haline getirmiş, bu arada Molla Zeyrek`in adıyla anılan Zeyrek semtindeki Pantokrator Manastın`nı da medreseye çevirip kendisine tahsis etmiştir.

Taşköprizâde Ahmed Efendi`nin eserinde yer alan bilgilere göre, daha sonraki süreçte Molla Zeyrek ile Molla Hüsrev-Hocazâde ekipleri arasında ciddi bir rekabet oldu ve Molla Zeyrek grubu tasfiye edildi. Nitekim Molla Zeyrek görevinden alınınca Bursa`ya dönüp oraya yerleşti. Bir süre geçimini sağlamakta zorluk çekti. Oturduğu mahallede Hoca Hasan adlı bir komşusu günlük ihtiyacı olan 20 akçeyi hayatı boyunca vermeyi taahhüt etti. Kaynaklarda, padişahın bir müddet sonra Molla Zeyrek`i kırmış olmaktan üzüntü duyup kendisine bir medrese vermek üzere onu davet ettiği, ancak Molla Zeyrek`in, “Hoca Hasan sağ olsun, benim padişahım odur” diyerek daveti kabul etmediği belirtilir. Ömrünün geri kalan kısmını talebe yetiştirmek ve kitap mütalaa etmekle geçiren Molla Zeyrek`in bugüne ulaşan herhangi bir eserine rastlanmamakla birlikte Taşköprizâde Ahmed Efendi, bazı kitapların kenarına notlar koyduğunu ve ilimle ilgili bir risalesini görüp incelediğini yazar.

Molla Zeyrek`in 2. Bayezid zamanında yeniden itibar kazandığı, ömrünün sonlarına doğru günlük 100 akçe ile Bursa Müftülüğü’ne gönderildiği rivayet edilir. Vefat tarihi hakkında kesin bilgi yoktur. Bazı kaynaklarda ölüm yılı miladî 879 (hicrî 1474) olarak verilir. Ancak onun 2. Bayezid devrinde de hayatta olduğuna dair bilgiler vardır. Süheyl Ünver vefat tarihini miladî 903 (hicrî 1497-98) diye gösterir. Bursa`da Pınarbaşı mevkiine defnedildiği, ancak bugün mezarının kayıp olduğu bilinmektedir.

Ziyaretçiler tarihle zaman yolculuğuna çıkıyor

Zeyrek bölgesinin Haliç ve Atatürk Bulvarı’na doğru eğimli yamaçları teraslarla düzenlenmiş. Teras duvarları arkasında yer alan ve çoğu Bizans dönemine ait sarnıç ve mahzenler ile farklı kotları birbirine bağlayan yokuş ve merdivenler, semtin asırlar boyunca uğradığı değişimin ipuçlarını veriyor. Günümüzde pekiyi durumda olmayan yüzyılların tanığı yapılar, ziyaretçilerini tarihsel bir zaman yolculuğuna çıkarmaya devam ediyor.

Molla Zeyrek Camii’nin önünde yer alan Çukur Çeşme’ye su almak için gelenler artık merdivenleri aşındırmıyor.

Kaptan-ı Derya Barbaros Hayreddin Paşa’nın Beşiktaş’taki medreseye akar olması için Mimar Sinan’a yaptırdığı (1540-1546) çinileriyle göz kamaştıran Çinili Hamam’a artık rûhunu temizlenmek için kimseler uğramıyor. Kubbesinden kurnasına kadar yorgun düşen mekân, ustaların çekiç sesleri arasında âdeta yorgun düşen bedenine kese attırıyor. “Hamam”, Ferzan Özpetek’in 1997’de kamerasına yansıttığı karelerle dünya yolculuğuna devam ediyor.

***

Zeyrek’teki hazireler, yatırlar, makamlar medet umanların akınına uğruyor. Osmanlı sanki ölüler dirilere ders versin diye İstanbul’u adeta türbelerle donatmış. Bazen bir sokağın başında, bazen bir evin bahçesinde dua edenleri görünce insanlar şaşırıyor. Efsaneleşen hikâyeler kulaktan kulağa yayılıyor. Buradaki makamlardan en meşhuru Unkapanı Caddesi ile Zeyrek Yokuşu’nun kesiştiği köşedeki Mehmed EmînTokâdî Hazretleri’nin kabri. Zamanla hazireye dönüşen mekân, İstanbul’un en önemli uğrak yerlerinin başında geliyor. İnsanlar Türkiye’nin her yerinden buraya gelerek dualar eşliğinde gözyaşları döküyor.

Zeyrek’te Mehmed Emîn Tokâdî bereketi

Mehmed Emîn Tokâdî Hazretleri`nin makamı; çoğu insanın yanından geçerken fark edemediği etrafı nûrlu bir perde ile çevrili sanki. Buna rağmen, nasipli olanlar türbenin yerini bulup sonu olan hayattan sonsuzluk yurduna dualarını gönderiyor.

Tokâdî Hazretleri`nin türbesi, kalbini ve rûhunu arındırmak için yol arayanlarla dolup taşıyor. “Yaptığımız her şeyi mutlaka yazan var. İyilikte mükâfat, kötülükte hazan var” ifadesiyle gönüllere taht kuran Tokâdî Hazretleri elleri semaya kalkanlar tarafından dua sağanağına tutuluyor.

İstanbul`da Ashab-ı Kirâm`dan sonra medfun bulunan ve üç büyük evliyadan biri olarak tanınan Tokâdî Hazretleri’nin makam kapısında yazan “Edeple gelen, lütufla gider” ifadesi, rûhları adeta arındırıyor. Demir koruma etrafında Allah`a açılan eller hiç durmaksızın fasılalar halinde birbirini izliyor.

Türbeye girenler, iç aleminde kopan fırtınaları dindirerek kısa bir yolculuğa çıkıyor. Mehmed Emîn Tokâdî Hazretleri`nin yüzyıllar önce ettiği, “Ömürlerinde bir kez bizi ziyaret eden imanını kurtarmadıkça vefat etmesin” duasına “âmin” diyerek oradan huzur içinde ayrılıyor.

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar Sabri Gültekin - Mesaj Gönder


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Kangal Gündem Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Kangal Gündem hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Kangal Gündem editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Kangal Gündem değil haberi geçen ajanstır.



Anket KANGAL BELEDİYE BAŞKANI KİM OLMALI?
Tüm anketler