“Bir daha dünyaya gelseydim asla Kürt olmak istemezdim”

12 Eylül 1980 Darbesi’nin baş figüranı Kenan Evren’in vefat haberi Pazar günü ajanslara düştüğünde, karanlık bir dönemin görüntüleri hafızamda canlandı. Rüyâların kâbusa, sevginin nefrete, hayatın ölüme dönüştüğü günlerin ruhumda oluşturduğu acıyı bir kez daha hissettim.

***

Sivas`ın, Maraş`ın, Çorum`un dahası Türkiye’nin yangın yerine çevrildiği ve “adres sormayan kurşunlar”ın çıkardığı ölümcül çığlıkların arasında kalıverdim.

Devrimciler ve Ülkücüler sinsice tezgâhlanan kaosun tam ortasında ölümüne “yaşasın vatan!..” diye slogan atıyorlardı. Ortaokullardan tutun da üniversitelere kadar her yerde, sıraların altından kitap yerine “haydar”lar, kalem yerine “delikli demir”ler çekiliyordu.

Ülkeyi yönete(meye)nler çaresizdi!.. Askeri vesayet; Hasan Mutlucan`ın “yine de şahlanıyor...” türküsünü yeniden söyleyeceği ânı bekliyordu. Ve o türkü, tarihler 12 Eylül 1980`i gösterdiğinde, TRT`nin siyah-beyaz görüntülü penceresinden bütün Türkiye`ye bir kez daha dinletiliyordu. Kenan Evren’in “Ordu yönetime el koydu” anonsuyla yeni bir karanlık süreç başlatılıyordu.

Kanlı tezgâhlarını ülkenin her köşesine açanlar; sonu kestirilemeyen kaosu, binlerce cansız bedeni, târûmar olmuş aileleri, sayısız faili meçhulleri miras bırakarak birden bire kayboluyorlardı!..

“Gözünün üstünde kaşın var” türünden ihbarlarla ansızın tek tek bulundukları mekânlardan alınan körpecik delikanlılar, adresi belli olmayan toplama kamplarına misafir(!) edilmeye başlanıyordu. Bu oyun, daha sonra farkına varılacak “meçhule yolculuk”tan başka bir şey değildi.

Anadan üryan işkenceler yıllarca inletti; gencecik bedenleri ve onları seyre dalan soğuk yüzlü köhne duvarları. Zindanlar bile ağladı, mecalsiz ruhların üzerine yığılan bedenlere. Mamak`tan, Metris`ten, Diyarbakır`dan çıkıp da gidebilenler; ömürleri boyunca “zindanlardaki kâbus”larıyla yaşadılar. Hep “hatırlama” ve “unutma” arasında gidip geldiler. Kısaca konuştular, uzun uzun sustular.

***

İşte onlardan birisi de 3 Aralık 2009’da hunharca katledilen Cizreli Seyyid Selim Dindar`dı. Siyasi herhangi bir faaliyetin içinde olmamasına rağmen daha 20`sinde Diyarbakır Cezaevi`ne konulmuştu. 1981 yılında girdiği cezaevinde kaldığı 3 yıl boyunca gördüğü işkenceleri, uzun yıllar sonra verdiği mülakatlarda şu şekilde ifade etmişti:

“Diyarbakır Cezaevi`nden konuşulduğunda hâlâ hayattan kopuyorum. Benim hanımım ve çocuğum var. İçimdeki frene basamıyorum ve herkesin önünde hüngür hüngür ağlıyorum, ağlıyorum... Bir daha dünyaya gelseydim, asla Kürt olmak istemezdim...”

***

Darbenin bir diğer mağduru Muhsin Yazıcıoğlu’nun Mamak Cezaevi`nin soğuk duvarları arasında yankılanan şu dizeleri hâlâ ruhumuzun daraldığı en zor anlarda bizlere özgürlüğü aşılıyor:

“ Huzur dolu içimde / Ben sonsuzluğu düşünüyorum / Ey sonsuzluğun sahibi, Sana ulaşmak istiyorum / Durun kapanmayın pencerelerim / Güneşimi kapatmayın / Beton çok soğuk, üşüyorum."

***

Fânî dünyadan dâr-ı bekâya göçen Kenan Evren, dün protestolar arasında Ankara’daki Devlet Mezarlığı’na defnedildi. Genelkurmay ve Devlet Başkanlığı döneminde 650 bin kişinin gözaltına alındığı, 1 milyon 683 bin kişinin fişlendiği, 171 kişinin sorgu ve cezaevi işkencelerinde can verdiği, 49 kişinin idam edildiği Evren’i “Sonsuzluğun Sahibi”ne havale ediyoruz.

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar Sabri Gültekin - Mesaj Gönder


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Kangal Gündem Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Kangal Gündem hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Kangal Gündem editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Kangal Gündem değil haberi geçen ajanstır.



Anket KANGAL BELEDİYE BAŞKANI KİM OLMALI?
Tüm anketler